EDEB.

Edeb (أدب)

Edep; akıl ve hikmete muvafık hareket edip, Cenab-ı Hakk’ın emrettiği gibi yaşamaktır. Hayâ ise, utanma ve ar duygusu olup, utanç verici durumlardan sakınmak ve nefsin süfli arzularını terk etmektir.

Şu hadisi şerif de edep ve hayânın ehemmiyetini ortaya koymaktadır.

“Cebrail (as.) Hazret-i Âdem babamıza taraf-ı İlahiden akıl, hayâ ve din olmak üzere üç hediye getirmiş ve ‘Bunlardan birini tercih et!’ demiş. O da aklı tercih etmiş. Cebrail (a.s) din ve hayâ’yı geri götürmek istemiş. Ancak onlar; ‘Bizim akılla beraber olmamız yaradılışımızın gereğidir. O neredeyse biz de oradayız.’ demişler.”

Mevlana’nın mürşidi olan Şems-i Tebrizi şöyle buyurur: “Akıldan, imanın hakikati nedir?” diye sordum. Akıl kalbimin kulağına dedi ki; "İmanın hakikati edepten ibarettir.” Tebrizi sözüne şöyle devam etti:  “İnsanın tenindeki can ne ise, edep de odur. İnsanların kalbindeki ve gözündeki nurlar edepten ibarettir. Bu kâinatın kubbesindeki nizam ve revnak edeptir. Geceleri parıldayan en nurlu ve en üstün ışık edeptir.”

Hz. Mevlâna da şöyle der:

“Eğer insanoğlu edepten mahrum ise insan değildir. İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et. Âyet âyet bütün Kur'an’ın manası edeptir.”

Evet, iffet, hayâ, haysiyet ve istikamet gibi ahlâk-ı haseneden mahrum olan fert ve cemiyetler,  fen ve teknik sahasında ne kadar terakki ederlerse etsinler, hüsrandan kurtulamaz ve huzurla yaşayamazlar. Bu meziyetlerden mahrum bulunan fertler, ne kadar münevver, ne derece tahsilli, ne nisbette sanatkâr da olsalar, o millet, bu fertlere istinaden bir ahenkle terakki edemez. Bu bakımdan, fert ve cemiyeti iman, ahlâk, fazilet, irfan, ilim, edep ve hayâ  ile  teçhiz etmek lazımdır ki maddi ve manevi terakki edilsin.   Edep ve irfan sahibi olanlar, hayatını nizam ve intizam içinde geçirir ve huzur ile yaşarlar. İnsanlığın ruhu, hakikati ve ziyneti olan edep ve terbiyenin; fert ve cemiyet için ehemmiyeti aşikârdır. Şu harika beyit de bu hakikati çok veciz bir şekilde ifade etmektedir:

"Edep bir taç imiş nur-u Huda’dan,

Giy ol tacı, emin ol her beladan."

Peygamber Efendimiz de (sav.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur:

“Utanmadıktan sonra dilediğini yap.” 

Hz Peygamber (sav.) nübüvvetinin ilk yıllarında sık sık tekrar ettiği bu hadis-i şerif, hayâ duygusunun ne kadar ehemmiyetli olduğunu, hayâsızlığın ise ne kadar büyük bir ayıp ve tehlike olduğunu ifade etmektedir.

Hz. Peygamber’e (sav.) nübüvvet vazifesi tevdi edilmeden önce, Arap yarımadasında putperestlik, hayâsızlık, iffetsizlik, zulüm, yağma, gaddarlık, içki, fuhuş, kumar ve her türlü ahlaksızlık, o zamanki insanların müşterek eğlencesi ve yegâne vasıfları haline gelmişti. Peygamber Efendimiz (sav.) temelleri istibdat, zulüm ve ahlaksızlık üzerine bina edilmiş ve ahlaken sukut etmiş olan o zamanın insanlarını çok kısa bir zamanda öyle bir seviyeye getirdi ki, onların her biri edep, hayâ ve iffetin birer timsali ve yıldızı haline geldiler.

Şunu hemen ifade edelim ki, edebin başı insanın haddini bilmesidir. Bunun içindir ki;  “Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez.” sözü, lisanlarda dolaşmaktadır. Haddini bilmek irfan ve faziletin temeli ve gereğidir. Haddini bileni herkes sever ve hürmet eder. Haddini bilmeyen ve edepten mahrum olan bir kimse, sevgi ve saygıdan mahrum kalır; herkesin nefretini kazanır.

Lokman Hekim’e; “Edebi kimden öğrendin?” diye sordular. O da; “Edepsizlerden öğrendim.” diye cevap verdi. Evet, kişi, edebe muhalif olan söz ve davranışlardan son derece sakınmalı, ağzından çıkacak her kelimeye son derece dikkat etmelidir. Bazen olur ki,  bir mümin,  ağzından çıkan bir kelime ile (Allah korusun) iman dairesinden çıkabilir. Edep ve hayâ sahibi olanlar İslâm dinine muhalif olan söz ve fiillerden son derece sakınır ve bu gibi hallerden hacalet duyarlar.

Ehl-i ilim ve irfanın ifade ettikleri şu sözler de edebin ehemmiyetini ortaya koymaktadır:

"Edep, Hakk’a giden yolun azığıdır."

"Edep, olgunlaşmanın ilk şartıdır."

"Hakiki güzellik, ilim ve edep güzelliğidir."

"İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır."

"Edep, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir."

"Edep, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlâk ile süslemektir."

"Edep, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır."

Evet, bütün güzel ahlâk ve ulvî seciyelerin kaynağı edeptir. Edep, güzel huyların ve seciyelerin bütün şubelerini içine alan şümullü ve zengin bir kelimedir. Bu şubelerden biri de hayâ ve iffettir. Hayâ imanın bir cüzüdür. Hayâ ve iffetten mahrum olan fert ve cemiyetler,  kemalattan hiçbir nasip alamazlar.

Ziya Paşa’ya izafe edilen bir beyitte edebin ehemmiyeti şöyle ifade edilir:

"İlim meclisine girdim, kıldım talep,
İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep."

Hacı Bektaş-ı Veli de; “Marifetullah ehlinin ilk makamı edeptir.” der.

Edep ile mümtaz olan kimselerde hamiyet, mürüvvet, âlicenaplık gibi âli hasletler tezahür eder. Böyle kimseler de hem kendilerine, hem ailelerine, hem de milletine ve vatanına faydalı olurlar. Din, vatan, edep ve namus yolunda hayat feda edilir.  Edep, hayâ ve namus hissi taşımayanlar vatan ve millet hissi de taşımaz ve bu uğurda hayatlarını feda edemezler. Bunlar öyle ulvi hakikatlerdir ki, ne çiğnenir, ne de çiğnettirilir. Bütün kâinat hayat için olduğu halde, hayat ancak bunlar için feda edilir.


Edep ve hayâ büyük bir devlettir. Bunlara muhabbet edip muhafazasına çalışmak aklın ve vicdanın gereğidir. Edep, hayâ ve iffet gibi âli vasıflardan mahrum olan fert ve cemiyetler huzur ve saadetle yaşayamazlar ve izmihlale uğrarlar. Bu bakımdan, bir milletin ebed müddet payidar olması;  kalplerin imanla intibaha getirilmesi, ruhlarının edep, hayâ ve iffet gibi ahlâk-ı hasene ile teçhiz edilmesi ve akılların nur-u irfanla tenvir edilmesine bağlıdır.    Maneviyatla teçhiz edilmeyen bir millette şecaat, kahramanlık ve fedakârlık olamaz. Gençlerimiz de sefahat ve sefaletin tahakkümünden ancak bu hal ile muhafaza edebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadınlar kocalarını neden aldatır hiç düşündünüz mü?

Evli erkekler neden eşlerini aldatırlar?

İnsan 7'sinde ne ise 70'inde de o mudur?